2 Mart gecesi yerini yeni bir güne, yüreğimizi burkan bir güne bırakırken seni anmamak elbette olmazdı !

Faaliyetlerin yoğunluğu, koşturmacasında hapishaneler ve buralarda yaratılan emeğin, değerlerin ben de çok farkında değildim pek çoğumuz gibi. İlk hapishane deneyimimden sonra da böylesi bir farkındalık oluşmamıştı, belki de kısa sürmüş olmasındadır. Hatta tutsak yoldaşlarla mektuplaşan arkadaşlar da vardı çevremde ama yine de etkilenmiyordum. Ta ki Aysel yoldaşla mektup arkadaşı olana kadar..

Yoldaşla tanışmamdan itibaren mektuplaşmanın, dayanışmanın sadece bir kağıt parçasının üzerine dökülen kelimeler olmadığını, zaman, mekan kavramını bilincinde yok edip aynı masanın etrafında sohbet edebildiğin bir dünyaya dalabileceğin, düşmanın soğuk duvarlarının yıkılması olduğunu anlamış ve yaşamış oldum. Düşmanın tecrit içerisinde, tecrit uygulamaları o an parçalanıyordu, çünkü mektup sadece bedeni tutsak olan birine aitti. Tam anlamıyla “özgür tutsak”tı o
Çok sevdiği kuşları Tırşık ve Işkın gibi özgürlüğe sevdalı olan yoldaşımızı gökyüzüne uğurlamamızın ardından tam 1 yıl geçti. Bir mektubunda “dışardan hiç mektup arkadaşım yok” diyordu. Evet belki de bu ayrılığın nedeni olarak devletin saldırılarını gösterebiliriz ama bizim payımız hiç mi yok? Yoldaşın gidişi, aynı zamanda bize sessiz bir sitem değil de nedir?
Bugün Aysel yoldaşı anmak hapishanelerdeki tecrit saldırılarına karşı tutsak yoldaşlarımızla her anlamda dayanışabilmek, onların sesi soluğu olabilmektir.

Bir kişi daha eksilmeyeceğiz diyebilmektir! Her yazdığımız mektupta, her söylediğimiz mahpusluk türküsünde seni anacağız yoldaş !
Bir mektup arkadaşı