GÖÇ, GÖÇMENLİK VE GERİ İADELER

Gökhan yoldaşımızın 24 Nisan Leipheim’da polisler tarafından gözaltına alınarak Münih Havaalanına götürüldü. Politik iltica talebinde bulunan Gökhan zorla Türkiye ye iade edildi. Adil yargılanma ve yaşam hakkından endişe duyuyoruz ve bu durumdan birinci dereceden sorumlu olan Bayern eyaleti başta olmak üzere, Alman devletinin politik göçmenlere karşı tutumudur. Bu vesile ile bu haksızlığı kınamak, göç ve göçmenlik konularına değineceğiz.

Hepimizin bildiği gibi göç; çeşitli sebeplerle yer değiştirme olarak tanımlanabilir. Bu yer değiştirme eylemi insanlık tarihinin önemli bir parçası ve dinamiğidir. Fakat toplumların ilerleyişine paralel olarak nedenleri ve çeşitliliği artmış ve günümüzde insani nedenler, savaşlar ve ekonomik sebepler başlıca göç etme sebebi olarak belirtebiliriz. Ve gene hepimiz biliyoruz ki bu göç sorununun bir yanı da modern devletlerin sınırlarla birbirinden ayrılmasıdır. Dünya fiziki haritası sürekli değişerek bugüne gelmiştir.

Uluslararası Göç Örgütünün 2022 yılının sonu veri raporuna göre dünyada 281 milyon göçmen var ve bu sayı her geçen yıl artmaktadır. Bu artışa orantılı olarak devletlerin hukuksuz uygulamalarında da önemli artış yaşanmaktadır. Amerika, Türkiye, Sırbistan, Yunanistan ve diğer AB ülkelerinin sicili oldukça bozuk. Gün geçmiyor ki, Avrupa kıtasında İspanya ve Fransa’nın mültecileri ölüme terk etme ve kötü muamele haberlerine, Sırbistan ve Yunanistan’ın işkence ve geri itme haberlerine rastlamayalım. Savaş vesilesi ile Ukrayna’dan gelen mültecilere kucak açan Avrupa devletlerinin iyi niyet gösterileri yaşanırken; Suriye savaşı sırasında savaş mağduru insanlara atılan tekmeler de hala hafızalarımızdaki yerini koruyor. Bu emperyalistlerin iki yüzlü politikaları malumun ilanı sadece. Dublin Anlaşması olarak ifade bulan yasalar, göçmenlerin istemedikleri ülkelere iadesinin yasal kılıfına dönüşmüştür. Sınır koruma anlaşmaları (Frontex vs.) ile sınırlarını korumaya özen gösteren emperyalist- kapitalist ülkeler istedikleri ülkeleri işgal ve ilhak ederken hak hukuk aramamaktalar. Yönetim biçimi ne kadar gerici olursa olsun emperyalistlerin işgali meşru olamaz. Pratikle sabittir ki emperyalistlerin ‘demokrasi’ dağıtma savaşlarıyla ezilen halklar özgürleşmemiştir. Irak, Afganistan, Kuzey Afrika, Latin Amerika deneyimleri yakın dönemin çarpıcı örnekleri ve deneyimleriyle doludur. Emperyalizm bu anlamıyla umut olamaz en fazla daha çok baskı, daha çok sömürü getirebilir.

Bunun başka bir yansımasını emperyalist devletlerin, uluslararası mülteci sözleşmelerine uymayarak görmekteyiz. AB ülkelerinin imzaladığı 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin ilgili maddelerinde açıkça ifade edildiği gibi iltica başvurusunda bulunan kişinin can güvenliği tehlikede olan ülkeye sınır dışı edilmesi yasaklanmıştır. Fakat iş kendi devlet çıkarları olunca yasaları rafa kaldıran ‘demokratik’ devletlerimiz yasaları hiçe sayarak yoldaşımızda olduğu gibi geri göndermekten sakınmamaktadırlar.

Son zamanlarda İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvuruları sürecinde pazarlık konularından biri olan politik ilticacıların iadesi gündemi bir süre daha meşgul edecek gibi görünüyor. Bu ülkelerin Ukrayna Savaşının büyüyerek devam edeceği öngörüsüyle NATO’ya girme isteği Türkiye’nin isteklerini alma noktasında elinde koza dönüştü. Pazarlık konusu edilen insan hakkı, yaşamı ve özgürlüğü olduğunu unutan ‘refah’ İskandinav ülkeleri bu refahı diğer ülkelerden gelenlere gösterme niyetinde değil. İsveç’in Türkiye’ye iade ettiği Mahmut Tat bu pazarlığın mağdurlarından sadece biri. Sadece biri diyoruz çünkü özü itibari ile devrimcilerden, sosyalistlerden ve Kürtlerden intikam alma ve yok etme politikası güden Faşist Türk Devletinin bu istediği o yıkılıncaya kadar devam edecek. Kuruluş paradigmasını ırkçılık ve tekçilik üzerine kurmuştur.

Bugün bizlere düşen görev; insanlığa zorbalıkta paydaş olan devlet politikalarına karşı; devrimci, demokratik güçlerin bulundukları ülkelerdeki ilerici güçlerle birleşerek bu kuşatmayı yarmalarıdır. Bu sadece mültecilerin sorunu değildir. Çünkü en alt tabakadakileri, mültecileri, ötekileri kontrol altına alan sistemin sıradaki hedefi onların bir üstündekiler olacaktır. Bunu akıldan çıkarmamalıyız. Devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin temelinde ne hak hukuk ne de adalet yatar. Onların ilişkilerini karşılıklı çıkarları ve sömürü düzenlerini devam etme istekleri belirlemektedir.

Bu yazı vesile ile Gökhan yoldaşımızın hukuksuz bir şekilde iadesini kınıyor, başta tüm gençliğin ve diğer ilerici tüm güçlerin bu konuda daha hassas olmasını ve mücadelelerinin daha kazanımcı hedefler belirlenerek yapılmasını istiyoruz; kendimizin de bu konuda daha özverili çalışacağımızı ifade ediyoruz.