Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kolektif kalemiyle yazılır Bunun için HAYIR diyoruz !
ADHK (31-01-2017) Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında yaşayan halklarımız faşist diktatörlüğün en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Özellikle 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’ndan bu yana, Türk İslam sentezli faşizmin, adım adım yuvalanmasıyla iktidarı ele geçirdiği bugünlere gelindi. Ve şimdi şeriat rejimine doğru atmak istedikleri adımlara halklarımızı da ortak etmek istiyorlar. Belki de içinden onlarca yıl çıkılmayacak kör bir kuyuya halkımız kendi “onayı” ile hapsedilmek isteniyor.
Yıllardır toplu katliamlarla, yıkım ve kıyımlarla, açlık ve sefaletle halka korku salarak saltanatlarını sürdürmeye çalışan bu Türk İslam sentezli faşist güruh, elbette ki emperyalist efendilerinden ayrı hareket etmemektedir. Kan, barut, işkence ve zindanlarla örülü faşist T.C. tarihinde ender görülen bu süreç, emperyalistlerin pazar dalaşları ve “Büyük Orta Doğu Projesi”nden ayrı bir süreç olarak düşünülemez. Emperyalist efendilerinin bir dediğini iki etmeyen faşist AKP iktidarı da bu gidişattan, “Yeni Osmanlıcılık” adına saltanat rejimini kurmak ve faydalanmak gayretkeşliği içindedir.
Bu faşist devlet, komünistleri, devrimcileri, yurtseverleri, aydın ve sanatçıları, akademisyenleri, farklı inanç topluluğu mensuplarını kısacası kendisinden olmayan, iktidarına biat etmeyen her kesim ve herkesi bir yandan katliamlar, işkenceler ve zindanlarla susturmaya çalışırken, bir yandan da bütün bu olup bitenlerden kitleleri bihaber kılmak için ne kadar muhalif ve alternatif basın ve madya varsa hepisinin kapısına kilit vurarak orta çağ karanlığına bir adım daha yaklaşmak istiyor. Kadınlar ve LGBTİ’ler üzerindeki baskının giderek artması, okullardaki islami eğitim, demokrasi düşmanlığı, yaşamın her alanına islami yaşam biçiminin nüfuz etmesi şeriat rejiminin ayak seslerinden başka bir şey değildir. İşte tam da böylesi bir süreçte, halktan gizleyerek yangından mal kaçırırcasına kendilerinin yazıp, kendilerinin gece yarılarında onayladığı tek adam diktatörlüğüne dayalı sözde anayasa değişikliğini halka onaylatmak için referanduma gidiyorlar.
Bu durumda tavrımız ne olmalı;
Biz ADHK olarak, federasyonlarımız, derneklerimiz, komitelerimiz ve bileşenlerimiz Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH ve Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi) olarak, ne geçmiş anayasaların ne de bugün, 12 Eylül Askeri Faşist Anayasasının, faşist tek adam diktatörlüğüne uyarlanarak pekiştirilmesiyle halkımıza dayatılan anayasa değişikliklerinin halklarımızın çıkar ve menfaatlerini temsil etmediğinin bilinci içerisindeyiz. Devrimci – demokratik, sosyalist bir anayasayla sömürünün, talanın, halklar arasında ekilen düşmanlık tohumlarının ve zulmün kısacası emperyalist-kapitalist sistemin dayattığı tüm eşitsizliklerin ortadan kalkacağı gerçeği bizler açısından tartışmasızdır. Proleteryanın ve onun öncüllerinin elbetteki bir anayasası vardır ve o anayasa, “herkesin emeğine, herkesin ihtiyacına göre” şiarını temel alarak halklarımıza sunulmuştur. Bu bildiride madde madde sunmak durumunda değiliz. Ancak bunun bir devrimle taçlandırılacağının da bilincindeyiz.
Devrim, ancak uzun soluklu, binlerce, onbinlerce taktik mücadelenin ve nicel birikimlerin sonucu olabilir ve ancak kitlelerin eseri olarak nitel bir değişimle hayat hakkı bulabilir. Söz konusu nitel değişim için, somut şartların somut tahlilini doğru yaptığımız oranda nitel değişime daha da yakınlaşma şansını elde edebiliriz. Sadece genel doğrulardan hareketle, mevcut durumu göz ardı ederek çıktığımız yolda, yolu yarılamak bile mümkün değildir. Yani, stratejik doğrularımız, taktik doğrularla buluşmuyorsa, stratejik doğrularımızın pek bir anlamı olmayacaktır.
Bugün Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında devrimci durum mevcut olmasına rağmen, devrimin subjektif şartları ne yazık ki buna uygun değildir. Ekonomik kriz ve paralelinde işsizliğin hızla yükseldiği ve daha da önemlisi Orta Çağ karanlığına doğru ciddi bir sürüklenişin olduğu böyle bir süreçte, kitlelerin önemli derecede dağınık ve örgütsüz olması, devlet teröründen ötürü bu örgütsüz ve dağınık kitlenin ciddi bir panik ve korku içinde olması, demokratik mevzilerin ve sendikaların neredeyse dibe vuran bir durumda olması gibi gerçeklikler, nasıl bir taktik mücadele izleyeceğimizi belirleyen etmenler olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda biz devrimcilerin, yurtseverlerin, aydınların önünde iki seçenek var. Ya geniş kitlelerin desteğini alarak mevcut durumu devrimci mücadeleyle ters yüz edeceğiz, ki bu aktif bir boykot demektir, ya da kitleler ve subjektif önderlik buna hazır değilse, en azından geriye doğru gidişatı engellemenin, durdurmanın başka taktik mücadele biçimlerini devreye sokacağız. Önümüzde somut pratik bir durum var. “Boykot” mu edeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz, “Evet” mi diyeceğiz.
Yukarıda özetle ifade ettiğimiz gerçeklikte Boykot taktiği, ne kitlelerin ruh haliyle uyuşan, ne de somut durumla bağdaşana bir yerde durmaktadır. İçinde bulunduğumuz süreç özel bir durumu ihtiva etmektedir. Yani ortaya koyulacak taktik mücadele biçimiyle ya kitlelerin birazcık da olsa nefeslenmesini sağlanacak, ya da iyiden iyiye köleleşmesi. Eğer boykot her halükârda pratik olarak halka bir kazanç sağlamıyorsa, daha da kötüleşmesinin önünü açıyor demektir. Bu anlamıyla “boykot” bizler açısından mevcut duruma cevap verecek bir taktik eylem biçimi olarak durmamaktadır. “EVET” ise bizler açısından tartışma götürmez bir biçimde, doğrudan doğruya şeriat yasalarının altına mühürü basmak ve geçmişin mücadeleleriyle elde edilerek sistemin aygıtları tarafından kabul edilmek zorunda kalınan belli kazanımların bir diktatöre teslim edilmesi anlamına gelmektedir.
Bir diğer cephede ise, çok farklı nedenlerden ötürü “Hayır” diyen bir cephe mevcuttur. CHP, Vatan Partisi ve benzerleri esas olarak ırkçı, milliyetçi kaygılardan hareketle hayır derlerken; devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, demokrat aydınların ise esas olarak Türk İslam sentezli faşizmin, halklarımızı tıpkı İran’da, Afganistan’da olduğu gibi daha da koyu bir karanlık döneme sokulmasının önünde set oluşturmak için “HAYIR” taktiğini hayata geçirmeye çalıştıkları bilinen bir gerçek. Peki bu ne kazandırır. Her şeyden önce, eğer “Hayır” taktiği etkili olursa, korku duvarı yıkılarak halkın kendine olan güveni gelişir, önümüzdeki devrimci mücadele için yeni kanallar açılır, kendiliğindenci sürecin yerini örgütlü, iradi bir devrimci süreç doldurabilir, kadını cendereye sokan ve kadın üzerinde yüzde beşyüzlere varan şiddet, taciz ve tecavüzler geriletilebilir. Hâkim sınıflar arasındaki çelişki derinleşir, özellikle AKP kanadında ciddi çözülmeler meydana gelebilir. İktidardakiler can havliyle daha çok belki de daha katmerli saldırılara girişebilir, ancak bu, halkta oluşacak olan güven karşısında fazla işe yaramayacaktır. Hatta devrimci durumun yükselişine vesilesi bile olabilir. Belki de yeni bir anayasa hazırlanışı yeniden gündeme gelebilir ve bu durumda bir kısım demokratik hakların yasallaşmasının olanakları doğabilir. Elbette bunlar halklarımız için kurtuluş değil, fakat devrime bir adım daha yaklaşmak anlamına gelir. Tersi durum, somut durumla uygunluk arz etmeyen boykot takdiği de dahil, devrimi onlarca yıl geriletmenin ötesinden başka bir işe yaramaz.
– Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kollektif kalemiyle yazılır. Bunun için HAYIR diyoruz !
– Hiçbir “yüce” kişi, “büyük adam”, “Şef”, “Reis” Cumhur’un Başı, Halktan Büyük Değildir. Bunun için HAYIR diyoruz !
– Halklar, uluslar, inançlar, cinsler tek adam diktatörlüğüyle bastırılamaz. Onu ve onu yaratan gerici sistemi gerileterek soluklanır.Yenerek özgürleşir. Bunun için HAYIR diyoruz !
– Ezilen halkları, Ulusları, Sınıfları, İnançları, Cinsleri öteleyip, Saraydaki padişah için, diktatörlüğünü onaylayan bir “babayasaya” karşı olduğumuz için HAYIR diyoruz !
– Tüm uluslar için tam hak eşitliği, tüm inançlar için özgürlük, bunu güvenceleyen gerçek bir laiklik, kadının, gençliğin, aydınların ve tüm bir halkın demokratik haklarını ilan eden demokratik bir Anayasayı savunduğumuz için HAYIR diyoruz.
-Sermayenin çıkarlarını temel alarak dayatılan ve giderek bilimsellikten uzaklaşıp merkezileştirilmek istenen tekçi faşist, cinsiyetçi ve antibilimsel eğitim sistemine, buna karşı mücadele eden öğrenciler ve eğitim emekçilerine uygulanan gözaltı, tutuklama ve ihraçlara karşı, “Eşit-parasız-bilimsel-anadilinde eğitim” için HAYIR diyoruz.
Bütün bunlardan ve söylenebilecek pek çok nedenden ötürü HAYIR diyor ve halkımızı kendi geleceği için HAYIR demeye çağırıyoruz.
31 Ocak 2017
Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu- ADHK
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH
Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi)