Tarihsel bir süreç içerisinde insanın gerek doğadaki çelişkilerden, gerekse de maddenin iç çelişkilerinden doğru çıkarım elde etmesinin akabinde gelişen ilk toplumların anayanlı oluşu:
*''İnsanoğlunun hayvanlardan farklılaşmasındaki başlıca etkenlerden biri, kendisini biçimlendiren eğitime açık olduğu büyüme döneminin uzunluğuydu. Bu eğitimi, ekonomik üretimin bulunmadığı koşullarda, analık işlevleri dolayısıyla topluluğun denetimini ister istemez ellerinde tutan kadınlar yerine getirmekteydi. Bu aşamada erkeklerin yerine getirdiği biricik içgüdüsel işlev döllenmeydi. Topluluğun, hep birlikte insan kültürünün çekirdeğini oluşturan alışkıları, davranış kuralları ve kalıt aldığı gelenekleri kadınlarca biçimlendiriliyor ve aktarılıyordu''
Diğer bir yandan üretim araçlarının ortak mülkiyeti ile birlikte insanın birbirini sömürüsünün olmadığı:
**''İlkel topluluklarda klanlar Yabancıları evlat edinme hakkına sahipti. Bu yabancılar, kendilerini evlat edinen kişilerin ''erkek kardeşi'' ya da ''kız kardeşi'' olarak klanın gerçek üyeliğine kabul ediliyor ve bir klan adı alıyorlardı. Tutsaklar ise evlat ediniliyor ya da öldürülüyordu. Kölecilik diye birşey yoktu''
İnsanlığın adım adım ileriye doğru adım atmasına vesile olmuştur. Bu durum geriye doğru gidişlere sahne olmuş; anayanlı toplumdan, ataerkil toplum, üretim araçlarının mülkiyeti, bireysel mülkiyete, maddeci düşünce, idealist düşünceye yadsınmış ve insanlık tarihinin yeni bir seyri başlayarak günümüze değin uygulanan; ataerkillik, üretim araçlarının bir avuç insanlar tarafından egemen oluşu yani kapitalizm ve idealist düşüncenin varlığı devam ediyor ve etmekte!
İlk toplumlara baktığımızda üretim araçlarının ortak kullanımı ile sömürüsüz bir yaşamın mümkünlüğü görülecektir. Bu belki ilkel yaşam biçimlerin içerisinde olduğu vb. bir yanılsama yaratacağı yanılgısına düşmemenin en iyi örneği: Paris komünü ve bunun akıbetinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve devamı Çin Halk Cumhuriyeti gibi toplumların üretim araçlarının ortak mülkiyeti, idealist düşünce yapısından doğa ve dünyadaki tüm varlıkları anlama ve farkına varma, ataerkilliğin sarsılması vb. birçok şeyin eksikleri ile başarıldığı görülecektir. Kısa zaman içerisinde insanlık tarihinde muazzam kazanımlar olmuşsa da geriye dönüşlerde gerçekleşmiştir. Bugün bu devrimlerin geriye doğru gittiği gerçekliğini taşırken bizlere nelerin eksik kaldığını ve geleceğe doğru tekrardan sınıfsız, sömürüsüz bir yaşamın kurulacağının mümkünlüğünü göstermektedir.
Bundan ötürü içinde bulunduğumuz yapının eksik veya geriye doğru gidişleri olması söz konusudur. Eksiksiz bir şekilde doğru olmasını beklemek idealist bir bakış açısının yarattığı burjuva anlayışıdır. Geriye doğru gidişler, ileriye doğru adımın metotlarını da bizlere gösterecektir. Fakat bulunduğumuz yapıdaki geriye gidişleri kendimizde bunun bir parçası olduğumuzu görebilirsek, o zaman parça ve bütünün bağımsız olmadığı bir biriyle aynı sorun içerisinde olduğunu kavrayabiliriz. Sürecin daralmalarına karşı ileri bir adım atma söz konusu olduğunda kararlı duruşumuzu kolektif bir mücadele ve olduğumuz alanın gelişmesine önem vermek gerekiyor. Ayriyeten gelişimimizi ele alırken diyalektik materyalizmi özümsemeye çabalamak önemli bir yerde durmaktadır.
İdealist bir öğrenme içerisinden gelirken, bunun yarattığı bireyci öğrenme ve davranışlar kolektif mücadele içerisinde de gerçekleşmiş ve bazı durumlarda bireyin önderleştiği dönemlere dönüşmüştür. Kolektif öğrenmeyle oluşacak kurumsallaşma gerçekleşememiştir.
İdeolojik olarak da MLM’yi kitlelere götürme ve kavratma eksikliğiyle: teorik anlamda üretememek, pratik içerisinde öğrenmenin daha ağır basması gerçekleşmiş, süreçler içerisinde bireyin teorik anlamda çalışmaları önemsiz olarak görmesine veya hantal bir şekilde ele alınmasına neden olmasını sağlamış olabilir. Teorik çalışmaları ‘okuyan veya üniversiteye giden, şehirli vb. Karakterlerin işi olarak görülmesine veya komünist bireyleri kutsallaştırılması gibi hatalı ve eksik durumlara sürüklemiştir.
Teori ve pratiği dokuyacak çalışmaların gerekliliği önemlidir. Tarihsel birikimimizin sağladığı avantajları; yeniyi üretirken, öğretici ve yaratıcı olmak için bireysel çalışmalardan kaçınarak yanımızdaki yoldaşlara açmak ve bu bilgiyi, tecrübeyi kurumsallaşmasını başlatmak önem arz etmektedir. Kültürel çalışmaların geçmişte bırakılma anlayışına ket vuran ve geleceğe doğru kavramsallaştırılan çalışmalara ağırlık vermek, devrimci nostaljiyi de geriletecektir.
Her şeyin fazlaca romansallaşması sadece kitaplarda ”eskiden biz neymişiz” gibi geçmiş zamanın içerisinde kalan bir kültürde yaşam sürmemize vesile olabiliyor. Diğer bir yandan duygusal ve yılgınlık emareleri taşıyan bireyci çelişkileri kolektife indirgeyen bazı kültürel çalışmalarda, kırılganlığı ve komünist davaya inancı zedelemeye dönüşmektedir. Oysa ki, bireyi örgüt için düşünmeye yoğunlaştıran birleştiren yapıtlar oluşması gerekliliği üzerine kafa yorulması, üzerine gidilmesi sağlanılması; yaşadığımız zamanın mücadele çizgisini geliştirecek onu yarına taşıyacak üretimler gerçekleşmesi de gerekmektedir. Bunun azaldığı yerde tarihi sömürmek ve tüketmekten başka durum oluşmayacaktır.
Örgütsel tıkanıklığın sancılarının her alanda hissedilmesi, maoist ideolojinin eksikliğinden değildir. (İdeolojinin yetersizliğine karşı iki etken oluşur ya tasfiye ya da nitel katkı katma koşulları olur.) Oluşan kadro yapılanmasının çizgisel hatalarından ve geçmişten bugüne çalışmaları hor gören ”bunu yaptıkta ne oldu” Bayrak açmaya ne gerek var” veya aşırı mütevazilik içinde örgütsel ajitasyon ve propaganda yapamamak, çalışmaları politik bir kazanımlara dönüştürememek, Kitlelere karşı kendini gizlemek gibi durumların oluşturduğu vb. durumlardır. Tıkanıklığı aşmak da, tarihsel birikim ve mücadele mirasımız üzerinde yükseleceğimiz en güçlü ve sağlam zemin her koşulda politik iktidar mücadele görevini ertelememektir. Geçmişten bugüne sloganlarımızı, anmalarımızı, anlımıza sardığımız kırmızı kuşağı kararlılık ve sorumluluk ile yapmak düşmanı korkutacaktır, geriletecektir.
Bugünkü durumda küçük burjuva siyasetin yarattığı ezilen halkların çıkarına olmayan toplumsal muhalefetliğin getirdiği gündemlere aldanmamak gerekiyor!
***''Sosyalist burjuvalar isterler ki hem modern yaşam koşullarının nimetlerinden yararlansınlar hem de bu koşulların kaçınılmaz sonucu olan mücadelelerden ve tehlikelerden uzak dursunlar. İsterler ki mevcut toplum sürsün, ama onu devrimcileştiren ve çözen unsurlar olmasın. Proletaryasız burjuvazi isterler. Burjuvazi doğal olarak kendisinin hakim olduğu bir dünyayı dünyaların en iyisi sayar. Burjuva sosyalizmi bu avutucu tasarımı üzerinde çalışarak yarım ya da tam bir sistem haline getirir. Proletaryayı bu sistemlerini gerçekleştirmeye davet ederken aslında onun tek istediği proleteryanın bugünkü toplumun içinde kalması, ama onunla ilgili kinci tasarımlarından sıyrılmasıdır.''
Kadın, ekoloji, gençlik ve mülteci sorunlarına dair küçük burjuva anlayışların geliştirdiği yetinmeci ve sistem ile barıştırıcı yöntemlerine karşı siyasi çalışmalarımızı geliştirerek sosyalist mücadeleyi örgütlemeye çabalamak gerekmektedir: Planlı ekonomi ile gereksiz üretimin ve doğal varlıkların korunmasını sağlayacağını, Sosyalist toplum ile sınıfsız toplumlara doğru adım atılacağı bunun sayesinde, göçmen ve işsizlik gibi kaygıların ortadan kalkacağını, yönetimin birkaç zengin ve aristokratın yerine halkların yönetimi oluşacağını, Lgbti, kadın ve gençliğin yaşam içerisinde kendi kendini yönetebileceği kendi özlük haklarını yaratacağı ve bunun gibi daha sayamadığımız çözümlerin mücadelemizin cevap olacağı üzerinde durulması gerekiyor. Aksi takdirde küçük burjuva siyasetleri sistem içi yetinme ve barışık hali, her bir canlının katliamı ve varlığımızın yok olduğunu göstermektedir.
Bütünün, parçalar ile oluşan uyumsuzluğunu gerileten bir siyasi hat sorunları çözüme daha hızlı kavuşturacaktır. Gerçekleşecek çalışmaların sorgulanması disiplinize edilmesi demokratik hiyerarşinin esastan tali’ye kadar eksiksiz uygulanması ve tertiplenmesi zorunlu bir ihtiyaçtır.
Kendini yenileyemeyen süreçlerin içerisinde sıkışan, yetinmeci durumlarda bulunan, mücadele içerisinde ona karşı oluşan her hareketlenmeye karşı tasfiyeci bir tarz yaratmaya açık olan faaliyetçilere tolerans gösterilmesi, örgütsel krizlerin daha da derinleşmesine yol açtığı gözlenmektedir. Buna karşı eleştirileri, kitlelerin tepkilerini gözlemleyerek, geri kadrolara örgüt içi eğitim ve rotasyon oluşturulduğu koşullar yaratılması hem kadro için hemde kitleler için pozitif koşullar sağlayacaktır. Hareket etmeyen herşeyin, olduğu alanında gelişmesini engellediği gibi yanlışların çoğalmasını, herşeyin yanlışlar içerisinde doğrulamaya gitmesinin önünü alacak çalışmalar önemli durmaktadır.
Disiplin sınıfların olduğu her koşulda var olacaktır, ve bu disiplin mücadelenin kararlı ilerlemesini ve güveni sağlar. Düşmana uzatılan namlu ne ise disiplin parti içindeki liberalizme karşı odur.
****''Buna karşılık liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddeder ve ilkesiz barıştan yanadır; bu yüzden yozlaşmış ve bayağı bir tavra yol açar, Parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayı doğurur."
Liberalizme düşmemek önem arz etmektedir. bağışlayıcı ”böyle hatalar olur öpüşün barışın” gibi tutumlardan kaçınılmalı işin izahı, farklı biçimlerde karşımıza çıkan çelişmeleri adalet duygusunu zedelemeden bilimsel yöntemlerle ele alabilir miyiz. Komünistler her alanda içsel çelişkilerin belirleyici olan gerçek ile hareket eder, doğruya doğru araçlar ile ulaşmaya ilke edinirler.
*****''Marx çok net bir şekilde Roma mitolojisindeki Cacus'tan örnek vererek şöyle anlatır: ''Yarı insan, yarı canavar olan Cacus hayatını mağarada sürdürür, sadece geceleri o da öküz çalmak için dışarı çıkardı. Öküzleri çaldığını kimse anlamasın diye de onları başlarından itip geriye doğru sürükleyerek mağarasına götürürdü ki herkes öküzlerin ayak izlerine bakıp onların aslında mağaradan dışarıya doğru kaçtıklarını sansın. Köylüler her sabah kalkıp da öküzlerini yerlerinde bulamadıklarında Cacus'u suçlamaz, ayak izlerinin gittiği yöne bakarak öküzlerin Cacus'un mağarasından çıkıp kırda kaybolduklarını sanırlardı Öküzlerini kaybeden köylüler kendi ufuklarını aşıp bir gece önce neler olup bittiğini ve mağaranın içinde nelerin döndüğünü çözselerdi ayak izlerinin gerçek anlamını kavrayabileceklerdi.''
Birinin sadece deneyimli olması bize ayak izlerinin doğru olduğunu göstermez. Hareket etmeyen aynı noktada sabit duran ve bunun bilincinde olduğu halde durumu sorgulamayan onu sorgulayını bertaraf etmek ister. Eleştirileri görmezden gelmek ya da doğru ele almamak, sorunlar yok gibi davranmak, her şeyin çok iyi olduğunu kitlelerin fazla tepkisel davrandığı vb durumlara aldırış etmemek merkezi bir konumda başladığı an, bütün parçalardan kopar. Her şey değişirken, değişimin öznesi olan durur. Cevap olacak bütün olmadığında her şey kendiliğinden hareket etmeye başlar. Üstten aşağıya bireysel inisiyatifler, tutumlar ve davranışlar gerçekleşir. Parçaların bütün ile ilişkisi zayıflayarak kendine göre hareket tarzı geliştirmeye demokratik hiyerarşiye uymama gibi merkeze karşı eleştiriler kine ve nefrete dönüşerek, kadroların eksikliği ile hatalar ideolojinin eksikliğine bağlanmaya başlanır. Silsile şeklinde gerçekleşmeye başlayarak süreç içerisinde devrimci ideolojiye sırt çevrilir ve toplum bütünün devrim yapma inancını kaybetmiş olduğunu düşünür. İşte bu bize yapılmış en büyük düşmanlıktan başka birşey değildir. Sorunları anlamak için ilk kendimize doğru bakmamız faydalı olacaktır.
Devrimci mücadele de iddialı olmak alan özgünlükleri fark etmeksizin demokratik merkeziyet içerisinde bulunan her organizma için esastır. Bu durumlara karşı bireyin devrim inancına sahip çıkması zorunlu koşuldur. Bulunduğu alanı MLM dönüştürmesi her bireyin görevidir. O zaman yapılan eleştirilerin doğru ve yanlış çizgide olduğu gösterebilme kabiliyetini sağlayacaktır.
Komünist bireylerin ciddi bir dönüşüm içerisinde olması gerektiği bir gerçektir. Mülkiyet ilişkileri ve aile ilişkileri ile iç içe bulunan her örgütsel pozisyondakilerin ciddi bir şekilde yenilenmesi, özel mülkiyeti oluşturan burjuva aile gibi yaşamları; ideolojik düşünceyle yenen, yaşamında örgütlü davranmayı ilke edinen kadroların gelişmesi lazımdır. Gençlik ve Kadın mücadelesi öncülüğünde gelişim göstererek hareket edilmesi mücadeleye daha fazla katkı sağlayacaktır.
Geçmişten günümüze bakıldığında genç öncüler komünist hareketin içerisinde en ön saflarda mücadele etmişlerdir: 68 kuşağı’nın öncülüğünde oluşan hareketlenmeler buna örnektir. Dünden bugüne hayatın bize gösterdiği gençliğin dinamik ve militan yapısı, O’nun Komünist partisi’nin en diri gücü olduğu gerçekliğidir. Bugün Kadın mücadelesinin komünist parti ile ete kemiğe bürünmesi mücadelenin gelişimini hızlandıracaktır.
Ezilen sınıflara mensup her birey sınıf hareketi için doğal taban potansiyelidir, temel mesele bu tabanı örgütlemektir. Marx veya Engels’den önce de ezilen sınıflar direniyordu; öyle veya böyle! Marx ve Engels bu mücadelenin başarılı olmasını sağlamaya çalıştı. Direnen halklardan etkilendiler onlardan öğrendiler ve bilimsel yolu bugün bizlere bıraktılar.
Bu durumu diyalektik materyalizme(metafizik bir şekilde) bağdaşmayan ”biz bu ceketi zamanı geldiğinde size bırakacağız” söylemlerine karşı ölümlerine değin komünist davadan vazgeçmeden süreci yakalayıp süreçlerin, kuşakların bilincinde yaşadılar ve hala yaşamaktalar. Buradan hareketle: MLM her bir bireyin yaşamının içerisinde varlığını korur, olduğun her alanda; evde, iş yerinde, çocukların ile bir parkta oyun oynarken veya yemek yerken düşünceler mutlak suretle şeyler ile etkileşim içerisinde ve muazzam çelişkiler, yanılsamalar yeni düşünceler şeylere göre pratikleşmeler gerçekleşir. Her şeyin içerisinde bunu yaşatmak tarihsel ve örgütsel durumumuzu iyi kavrayıp tekrar ve tekrardan varlığımızı okumak tazelemek; MLM yi kavrayıp yaşam biçimimizin içerisinde güncel kılmak en önemli örgütsel faaliyet budur. MLM yaşam biçimi, sınıfsız, sınırsız yaşamanın, paylaşabilmenin, çocuklara öğretmeni ve öğrencisi olmanın kısacası her canlının yaşam emaresidir. Gençlik dünü yarına taşıyacak öznedir. Bizlere düşen sorumluluk geçmiş kadrolarımızın yaşama nasıl nüfus ettiklerini ve onlardan öğrendiklerimize ekleyerek adımlarımızı sıklaştırmalıyız. Barbarlığa karşı sömürüsüz bir dünya var edebiliriz yeter ki örgütlü duruş ile bütünleşelim.
*Robert Briffault (Analar)
**George Thomson (Tarih öncesi Ege)
***Marx ve Engels (Komünist Manifesto)
****Mao Zedung ( Kırmızı kitap)
*****Bertell Ollman (Diyaleğin Dansı)
Son
SYM Kolektif